Son zamanlarda daha doğru yaklaşık 30 yıllık bir süreçte dinler arası diyalog ve hoşgörü diye birşey çıkarttılar, son 10 yıldır ise bunun adı amerika'nın teşfiki ve F.Gülen cemaatinin öncülüğünde Ilımlı İslam adını aldı. Peki nedir bu diyalog bir fikriniz ve bilginiz var mı acaba? Ben şimdi kısaca bildiklerimden ve araştırdıklarımdan sizlere çok kısa bir özet geçeceğim. Detaylı araştırmayı size bırakacağım ki ne kadar haklı olduğumu siz kendiniz araştırmacı ruhunuzla keşfedin.
Evet bu dinler arası diyaloğu ilk olarak 1962 de Vatikandaki Konsil çalışmalarında kararlaştırıldı ama aslında çalışmaları yüzyıllar öncesine dayanıyordu ve 1991'de de Redemptoris Missio (Kurtarıcı Misyon) ismindeki resmi bir genelge ile şöyle ilan edildi :
" Dinler arası diyalog, Kilise'nin bütün insanları Kiliseye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir."
Vatikan sekreteri Pietro Rossana ise 1973'te aynen şöyle diyor : " Diyalogtan söz ettiğimizde, açıktır ki bu faaliyeti, kilise şartları içerisinde misyoner ve incil'i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz... Bu sebeple diyalog, Kilise'nin İncil'i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır."
Görüldüğü gibi bu ve buna benzer bir çok kanıtı belgeleriyle sunmak mümkün. Yani kısacası aslında diyalog tamamen vatikan'ın ortaya attığı, zayıflayan hristiyan inancını ve giderek dinsizleşen avrupayı tekrardan kendi çatısı altında toplamak. Bununla birlikte de İslam'ın temellerini yerinden sarsarak onu protestanlaştırmak ve İslamı bir ahlaki felsefe haline sokarak daha sonra da o boşluğu misyonerlik faaliyetleriyle kapamak. Böylece hem İslam'ı yok edecek ve yıllardır bileğini bükemediği Türkleri yenecek ve Anadolu'dan söküp atacak, yıllardır biriktirmiş oldukları intikam ve hınçlarını sonsuza denk alacaklar. İşte nihai hedefleri de zaten bu.
Peki gel gelelim tuzak böyle büyükken, masum anadolu insanını kandırmaya çalışan bunların yerli iş birlikçileri kim? Ne zamandan beridir kol kolalar hiç öyle uzağa gitmeden sadece Cumhuriyet tarihiyle yetinerek kısaca açıklayalım.
Bu diyalogçuların önde gideni F.Güleni kısaca bir tanıyalım ve zihnimizde bir mukayese edelim. Önceki Fetullah Gülen; Risale-i Nur gibi, ilmi
ve imani eserleri okuyup anlamak, çevresine ve cemaatine aktarıp
açıklamak üzere giriştiği gayret ve hizmetlerle tanındı ve öne çıktı. İslami ve insani özelliklerle bezenmiş, milli ve manevi değerleri
benimsemiş, hayırlı ve yararlı bir gençlik yetiştirme yolunda, yurt ve
dershane faaliyetlerini, kurs-burs hizmetlerini giderek yoğunlaştırdı.
1970'lerin ortalarında,bu istikametde hizmet gören Ak-Evler hareketinden koparılarak "AKYAZILI" Vakfı kurdurulan Fetullah Gülen acaba, giderek Bediüzzaman'ın çizgisinden uzaklaşarak masonik merkezlere mi yaklaşmıştı? Dünya'ya hükmeden ve çok gizli ve de kirli işler çeviren Siyonist mahfillerle; Pek karmaşık ve karanlık ilişkiler ağına mı takılmıştı?
Böylece, hiçbir resmi sıfat ve statüsü bulunmayan, yüksek öğrenim, hatta orta eğitim bile almayan sade ve samimi bir hoca efendinin değil, bakanların ve başkanların bile erişemediği uluslar arası bir protokol pozisyonuyla; Papayla programlara ve politikacılarla pazarlıklara nasıl başlamıştı?
İlk bakışta: Hiçbir ilmi etiketi ve dini temsil yetkisi bulunmadan, şahsi gayret ve marifetiyle (hatta bazılarına göre özel velayet ve kerametiyle) bu denli yaygın bir organizeye ve bir otoriteye eriştiği sanılsa;
daha doğrusu malum merkezlerce böyle sunulsa da; yoksa O, "küresel çete"nin ve Siyonist sömürücü sermayenin kullandığı bir maşa mıydı? Fetullah Gülen, kendi inancı, izanı ve vicdanî sorumluluklarıyla hareket eden bir hizmet erbabı mıydı, yoksa küresel merkezlere bağımlı bir vitrin elemanı mıydı? Bu Sorular zaman içinde cevabını buldu...
1970'lerin ortalarında,bu istikametde hizmet gören Ak-Evler hareketinden koparılarak "AKYAZILI" Vakfı kurdurulan Fetullah Gülen acaba, giderek Bediüzzaman'ın çizgisinden uzaklaşarak masonik merkezlere mi yaklaşmıştı? Dünya'ya hükmeden ve çok gizli ve de kirli işler çeviren Siyonist mahfillerle; Pek karmaşık ve karanlık ilişkiler ağına mı takılmıştı?
Böylece, hiçbir resmi sıfat ve statüsü bulunmayan, yüksek öğrenim, hatta orta eğitim bile almayan sade ve samimi bir hoca efendinin değil, bakanların ve başkanların bile erişemediği uluslar arası bir protokol pozisyonuyla; Papayla programlara ve politikacılarla pazarlıklara nasıl başlamıştı?
İlk bakışta: Hiçbir ilmi etiketi ve dini temsil yetkisi bulunmadan, şahsi gayret ve marifetiyle (hatta bazılarına göre özel velayet ve kerametiyle) bu denli yaygın bir organizeye ve bir otoriteye eriştiği sanılsa;
daha doğrusu malum merkezlerce böyle sunulsa da; yoksa O, "küresel çete"nin ve Siyonist sömürücü sermayenin kullandığı bir maşa mıydı? Fetullah Gülen, kendi inancı, izanı ve vicdanî sorumluluklarıyla hareket eden bir hizmet erbabı mıydı, yoksa küresel merkezlere bağımlı bir vitrin elemanı mıydı? Bu Sorular zaman içinde cevabını buldu...
Şimdi de kısaca bu diyalogtaki diğer bir baş aktör olan siyonistlere ve onların çevirdikleri dolaba kısaca değinelim.
Siyonist Yahudilerin etkin kuruluşlarından ADL
(Anti-Defamation League) Yahudi aleyhtarlığı ile mücadele birliği
anlamı taşıyordu. 1913 yılında New York’ta kurulan, Abraham Foxman’ın
başkan olduğu bu dernek, Siyonizm’e hizmet ediyor ve hizmetçi
yetiştiriyordu. Derneğin kuruluş gayesi olarak, “Yahudi toplumuna karşı
yapılan karalamaları önlemek, Siyonizm aleyhindeki iddialara itiraz
etmek ve gerekiyorsa karalama eylemlerini kanun önüne
getirmektir.”deniyordu.
(Not; Yahudiler, haklar, karalamalar derken aklımıza hep 2. Dünya savaşı ve Naziler geliyordu. Hâlbuki tarih 1913 ve böyle bir dernek Yahudilere yapılan karalamaları engellemek için kuruluyordu. Acaba Yahudiler gittikleri her yerde ne haltlar karıştırıyordu ki, devamlı karalamaya muhatap olunuyordu?)
ADL Kurumunun özelliklerinden biride “İnançlar arası diyalog kampı oluşturmak” olduğu belirtiliyordu. ADL, New England Bölgesi Şubesi, Hıristiyan, Musevi ve Müslüman gençleri bir haftalığına birbirlerini tanımaları ve dayanışmaları için “İnançlar Arası Kamp” ismi verilen bir organizasyon düzenliyordu. Bu organizasyon, İbrahim’i inanca mensup genç üyeler arasında iyi ilişkileri geliştirmek fikriyle doğuyordu." Bilindiği gibi Fetullahcılar da aynı şeyleri savunuyordu.
Oysa Cemaatin Gazetesi Zaman, 20 Kasım 1992 günü ADL için şunları yazıyordu:
(Not; Yahudiler, haklar, karalamalar derken aklımıza hep 2. Dünya savaşı ve Naziler geliyordu. Hâlbuki tarih 1913 ve böyle bir dernek Yahudilere yapılan karalamaları engellemek için kuruluyordu. Acaba Yahudiler gittikleri her yerde ne haltlar karıştırıyordu ki, devamlı karalamaya muhatap olunuyordu?)
ADL Kurumunun özelliklerinden biride “İnançlar arası diyalog kampı oluşturmak” olduğu belirtiliyordu. ADL, New England Bölgesi Şubesi, Hıristiyan, Musevi ve Müslüman gençleri bir haftalığına birbirlerini tanımaları ve dayanışmaları için “İnançlar Arası Kamp” ismi verilen bir organizasyon düzenliyordu. Bu organizasyon, İbrahim’i inanca mensup genç üyeler arasında iyi ilişkileri geliştirmek fikriyle doğuyordu." Bilindiği gibi Fetullahcılar da aynı şeyleri savunuyordu.
Oysa Cemaatin Gazetesi Zaman, 20 Kasım 1992 günü ADL için şunları yazıyordu:
“İngiliz Farmasonluğu’nun Yahudi kolu olan B’nai B’rith’in etkisi
altındaki ADL (Anti-Defamation League) 1913 yılında kurulduğu
bilinmektedir. ADL adeta, Amerikan mafyasının halkla ilişkiler bürosu
gibidir… Kurdukları “Denizaşırı Yatırımcılar Servisi” adlı şirketle
milletlerarası silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, kirli parayı aklama gibi
işleri yürütmektedir. İşgal altındaki Filistin topraklarında ve
Kudüs’ün Hıristiyan ve Müslüman bölgesinde geniş arazilerin kanunsuz
alım satımının ortaya çıkarıldığı emlak skandalı da yine işin içinde
ADL’nin varlığını göstermiştir. ADL, Amerika içinde FBI kanallı muhtelif
operasyonlarla ilişkisini sürdürmektedir. FBI ise kongre tarafından
suçlandığı zaman suçu daima ADL’nin üzerine atıvermektedir…
ADL’nin bilinen cinayetleri şunlardır: 15 Ağustos 1985’te Kafkasyalı Müslüman lider Tscherim Sobzocov, evinin önünde bombalı saldırı sonucu katledilmiştir Musevi iken Hak din olan İslam’a dönüş yapan Prof. İsmail Raci Faruki ve eşi 1985 in Ramazan’ında sabaha karşı evlerinde bıçaklanarak öldürülmüşlerdir Gandhi ve Palme suikastlarının arkasında da ADL’yi görmekteyiz… ADL, tam mesai ile çalışan gizli istihbarat memurlarının bir kısmını Amerikan Hükümeti Adalet Bakanlığı’na bağlı Özel soruşturmalar Ofisi’nde (OSI), bir kısmını da İsrail otoriteleriyle Tel Aviv’de görevlendirilmiştir… İsrail Devleti kurulduğundan beri ADL, İsrail Gizli Servisi MOSSAD ile hususi ilişkilerini devam ettirmiştir, İsrail mafyasıyla da yakın bağlantılar içindedir ADL Sharon grubu ihtilaflı bölgelerde satın aldıkları evlerde militan Yahudileri yetişmektedir.”
10 Mart 1998’de aynı Zaman Gazetesi Fethullah Gülen’in kitaplarının ADL tarafından bastırmasını ise şöyle haberleştiriyordu:
“3 gündür Türkiye de bulunan Yahudi Liderler Heyeti, Başbakan Yılmaz, Orgeneral Çevik Bir, TBMM Başkanı Çetin ve Dışişleri Bakanı Cem’den sonra Fethullah Gülen ile görüştü. 55 Yahudi örgütünü temsilen Türkiye’de bulunan 59 kişilik (AYÖBK) Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı Heyeti, Fethullah Gülen’in Türkiye deki ve yurtdışındaki çabalarını önümüzdeki yüzyılın barış asrı olması açısından önemsediklerini ve söz konusu projeye büyük ilgi duyduklarını belirmişlerdir. Görüşmede; Gülen in, ABD’nin en etkili Yahudi Lobisi olan ADL’nin (Anti-Defamation League) teklifiyle hazırladığı hoşgörü ve diyalogla ilgili kitap da gündeme gelmiştir. Gülen, İngilizce olarak hazırlanan kitap üzerindeki çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu, bittiğinde insanların hizmetine sunacağını söylemiştir. Kitabın, ADL tarafından basılarak dünyanın dört bir yanında dağıtılacağı belirtilmiştir”
Şimdi iman, iz’an ve vidan ehlinin şu sorunun yanıtını vermeleri bekleniyordu:
20 Kasım 1992 tarihli sayısında, ADL’nin çok kirli ve gizli işler çeviren ve cinayetler işleyen bir Siyonist Yahudi örgütü olduğunu yazan ZAMAN GAZETESİ, 10 Mart 1998’de ise aynı ADL örgütünün, Fethullah Gülen’in ziyaret edip sahip çıktıklarını ve kitaplarını İngilizce basıp dağıtacaklarını duyuruyordu!
Acaba, Yahudi ADL örgütü mü, insafa ve İslam’a gelip tövbe ediyordu, yoksa Fethullah Gülen mi karanlık bir mecraya sürükleniyordu?
Bizler, Milli ve Manevi sorumluluk taşıyan Müslümanlar olarak:
İslam ve insanlık adına büyük iddialarla ortaya çıkan, kısa zamanda önemli organizasyonlara imza atan; ama Dinimize, milletimize ve İslam alemine yönelik hıyanet projeleriyle malum ve mel’un Siyonist-küresel odaklarla ilişkisi ve işbirliği saptanan bu tür hareket ve şahsiyetlerin gerçek mahiyetini topluma tanıtmak durumundayız...
ADL’nin bilinen cinayetleri şunlardır: 15 Ağustos 1985’te Kafkasyalı Müslüman lider Tscherim Sobzocov, evinin önünde bombalı saldırı sonucu katledilmiştir Musevi iken Hak din olan İslam’a dönüş yapan Prof. İsmail Raci Faruki ve eşi 1985 in Ramazan’ında sabaha karşı evlerinde bıçaklanarak öldürülmüşlerdir Gandhi ve Palme suikastlarının arkasında da ADL’yi görmekteyiz… ADL, tam mesai ile çalışan gizli istihbarat memurlarının bir kısmını Amerikan Hükümeti Adalet Bakanlığı’na bağlı Özel soruşturmalar Ofisi’nde (OSI), bir kısmını da İsrail otoriteleriyle Tel Aviv’de görevlendirilmiştir… İsrail Devleti kurulduğundan beri ADL, İsrail Gizli Servisi MOSSAD ile hususi ilişkilerini devam ettirmiştir, İsrail mafyasıyla da yakın bağlantılar içindedir ADL Sharon grubu ihtilaflı bölgelerde satın aldıkları evlerde militan Yahudileri yetişmektedir.”
10 Mart 1998’de aynı Zaman Gazetesi Fethullah Gülen’in kitaplarının ADL tarafından bastırmasını ise şöyle haberleştiriyordu:
“3 gündür Türkiye de bulunan Yahudi Liderler Heyeti, Başbakan Yılmaz, Orgeneral Çevik Bir, TBMM Başkanı Çetin ve Dışişleri Bakanı Cem’den sonra Fethullah Gülen ile görüştü. 55 Yahudi örgütünü temsilen Türkiye’de bulunan 59 kişilik (AYÖBK) Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı Heyeti, Fethullah Gülen’in Türkiye deki ve yurtdışındaki çabalarını önümüzdeki yüzyılın barış asrı olması açısından önemsediklerini ve söz konusu projeye büyük ilgi duyduklarını belirmişlerdir. Görüşmede; Gülen in, ABD’nin en etkili Yahudi Lobisi olan ADL’nin (Anti-Defamation League) teklifiyle hazırladığı hoşgörü ve diyalogla ilgili kitap da gündeme gelmiştir. Gülen, İngilizce olarak hazırlanan kitap üzerindeki çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu, bittiğinde insanların hizmetine sunacağını söylemiştir. Kitabın, ADL tarafından basılarak dünyanın dört bir yanında dağıtılacağı belirtilmiştir”
Şimdi iman, iz’an ve vidan ehlinin şu sorunun yanıtını vermeleri bekleniyordu:
20 Kasım 1992 tarihli sayısında, ADL’nin çok kirli ve gizli işler çeviren ve cinayetler işleyen bir Siyonist Yahudi örgütü olduğunu yazan ZAMAN GAZETESİ, 10 Mart 1998’de ise aynı ADL örgütünün, Fethullah Gülen’in ziyaret edip sahip çıktıklarını ve kitaplarını İngilizce basıp dağıtacaklarını duyuruyordu!
Acaba, Yahudi ADL örgütü mü, insafa ve İslam’a gelip tövbe ediyordu, yoksa Fethullah Gülen mi karanlık bir mecraya sürükleniyordu?
Bizler, Milli ve Manevi sorumluluk taşıyan Müslümanlar olarak:
İslam ve insanlık adına büyük iddialarla ortaya çıkan, kısa zamanda önemli organizasyonlara imza atan; ama Dinimize, milletimize ve İslam alemine yönelik hıyanet projeleriyle malum ve mel’un Siyonist-küresel odaklarla ilişkisi ve işbirliği saptanan bu tür hareket ve şahsiyetlerin gerçek mahiyetini topluma tanıtmak durumundayız...
Bakıyorum ki kısaca değineyim derken bile oldukça uzun bir yazı oldu, o yüzden şimdilik burada bu konuyu daha sonra diğer detaylarına değinmek üzere notlarken kısaca şunu da ifade etmek istiyorum.
YAHUDİ ve HİRİSTİYANLAR ŞİRK ÜZEREDİRLER. KENDİ BULUNDUKLARI İNANCI RED EDİP İSLAM DİNİNE GİRMEDEN CENNETE GİREMEZLER:
“Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra, başka değil, ancak aralarındaki bağy nedeniyle ayrılığa düştüler.” (3/Âl-i İmrân, 10) Bağy; “hakka saldırı, payına razı olmayıp başkalarının payına el uzatma, haksızlık etme, hased, birbirini çekememezlik” mânâlarına gelir. İnsanları bağy etmeye iten, hevâ ve heveslerinin peşine gitmeleri, kendi nefislerine tapınmalarıdır.
“Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra, başka değil, ancak aralarındaki bağy nedeniyle ayrılığa düştüler.” (3/Âl-i İmrân, 10) Bağy; “hakka saldırı, payına razı olmayıp başkalarının payına el uzatma, haksızlık etme, hased, birbirini çekememezlik” mânâlarına gelir. İnsanları bağy etmeye iten, hevâ ve heveslerinin peşine gitmeleri, kendi nefislerine tapınmalarıdır.
“Hevâ ve hevesini ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın.?”
(25/Furkan, 43)
“Allah’tan bir hidâyet olmaksızın, kendi nefsine
uyandan daha sapık kim vardır?” (28/Kasas, 50)
Kendi nefsini ilâhlaştıran ve Allah’a değil de kendisine tapan ve tapılmasını isteyenler; başkalarının haklarına el uzatmanın, yalnız Allah’a ibâdet edildiği ve uyulduğu sürece mümkün olmadığını bilirler. Çünkü, Allah’ın dini, adâleti emreder ve bütün insanları eşit olarak görür.
Şirk ise nefsini ilâh edinenlerin, insanları kendilerine kul etmeleri ve sömürmeleri üzerine kuruludur. Bu yüzden tâğutlar, kendi nefislerini ilâhlaştırmak için, ilkelerini kendilerinin tesbit ettikleri ve başkalarının haklarını gasb üzere kurulu şirk düzenini isterler. Tâğutlar, ortaya attıkları ilahlara insanları taptırarak, aslında kendilerine kulluk ettirirler. Sosyal ve siyasal anlamda şirk, insanların insanlara kulluk ettiği düzenin adıdır. Tevhid de, kulun kula kulluktan kurtulup yegâne Yaratıcısına yönelmesidir.
Kendi nefsini ilâhlaştıran ve Allah’a değil de kendisine tapan ve tapılmasını isteyenler; başkalarının haklarına el uzatmanın, yalnız Allah’a ibâdet edildiği ve uyulduğu sürece mümkün olmadığını bilirler. Çünkü, Allah’ın dini, adâleti emreder ve bütün insanları eşit olarak görür.
Şirk ise nefsini ilâh edinenlerin, insanları kendilerine kul etmeleri ve sömürmeleri üzerine kuruludur. Bu yüzden tâğutlar, kendi nefislerini ilâhlaştırmak için, ilkelerini kendilerinin tesbit ettikleri ve başkalarının haklarını gasb üzere kurulu şirk düzenini isterler. Tâğutlar, ortaya attıkları ilahlara insanları taptırarak, aslında kendilerine kulluk ettirirler. Sosyal ve siyasal anlamda şirk, insanların insanlara kulluk ettiği düzenin adıdır. Tevhid de, kulun kula kulluktan kurtulup yegâne Yaratıcısına yönelmesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder